14 Temmuz 2009 Salı

İSTANBUL'UN İLÇE VE SEMT İSİMLERİ: BAKIRKÖY ADI NEREDEN GELİYOR?

Bakırköy, antik çağlarda, Bizans'ı Avrupa'ya bağlayan ana yol üzerinde kurulmuş bir şehirdi. Bu anlamda İstanbul'un eski yerleşim yerlerinden biri olan Bakırköy'ün tarihi Bizans dönemine kadar geri gitmektedir. Zikredilen dönemde adı "Hepdoman" olan Bakırköy, Bizans'ın son dönemlerinde "Uzunköy" anlamına gelen "Makrohori" ismiyle anılmaya başlanmıştır.

1453 yılında İstanbul'un fethedilmesinden sonra semtin ismi Makrıköy'e dönüşmüştür. 1925'te ulusal sınırlar içindeki yabancı kaynaklı adların değiştirilmesi sırasında bu semtin adı Bakırköy olarak değiştirilmiştir. Bakırköy isminin verilmesini Atatürk'ün istediği bilinmektedir. Sermet Muhtar Alus, Bakırköy ile ilgili şunları söylemektedir: "Makri namıyla bir Rum köyüydü. Makri yerine Bakır denilmesi eskidir. Okuması yazması az olanlar, bu ismi kullanırlardı."

Bakırköy’de En önemli tarihî eserler arasında, Bizans döneminden kalma Fildamı Sarnıcı, 17. yüzyılda yapılan Baruthane, 1875'te Sultan Abdülaziz tarafından yeniden inşa edilen Çarşı Camii ve Çeşmesi, Şifa Hamamı, 19. yüzyılda yaptırılan Bez Fabrikası (Bakırköy Pamuklu Sanayi Müessesesi), Yeşilköy yalıları, Bakırköy evleri, kiliseler, köşkler ve Florya Deniz Köşkü sayılabilir.

Hava, kara, deniz ulaşımı açısından Türkiye'nin en zengin ulaşımına sahip Bakırköy, uluslararası havacılık alanında faaliyet gösteren Atatürk Hava Limanı ile büyük bir turizm potansiyeline sahiptir.

Ataköy
Bakırköy ilçesi sınırları içinde modern bir toplu konut kompleksi olan Ataköy'ün eski adı Baruthane’dir. II. Mahmut tarafından burada baruthane yapılmıştır. O zamanlar Ataköy, İstanbul'un dışı sayıldığından dolayı baruthane yapımı için uygun bir alan olarak görülmüştür. 1950 yılında Emlak ve Kredi Bankası bu bölgeye 50-60 bin nüfusun barınabileceği bir yerleşim yeri kurmuştur. Yeni yerleşim yerinin adı, Mustafa Kemal'in Atatürk soyadından esinlenerek Ataköy konmuştur.

Basınköy
Bakırköy ilçesine bağlı, Küçükçekmece ilçesi ile sınır komşusu bir sahil semti olan Basınköy, Bakırköy ilçesinin batısındadır. Eskiden "Zümrütyuva" olarak bilinen semte, basın mensupları ve yazarların üye olduğu konut kooperatifi yapılması sebebiyle bu ad verilmiştir.

Florya
İstanbul'un en güzel semtlerinden biri olan Florya semtinin isim kökeni hakkında birçok rivayet bulunmaktadır. Reşad Ekrem Koçu' ya göre; İskender Çelebi Arnavutluk'un Florina Kasabası'ndandı ve inşa ettirdiği bahçeye "Florina" adını verdi. Bu ad zamanla "Florya"ya dönüştü.

Diğer bir rivayete göre ise, 17. yüzyıldan sonra bölge "Flûrya" olarak adlandırılıyordu ve bu adı Florina'dan gelen göçmenler getirmişti. Bazıları da Florya'nın Bizans kökenli "Florion" kelimesinden geldiğini söylerler.

Son bir rivayet ise şudur: Semt, ismini Fülürye denilen bir kuşun adının Rus şivesi ile Florya’ya dönüşmesinden almıştır. Aynı iddaya göre buraya yerleşen Rus göçmenleri, bu semte plaj modasının taşımasında da önemli bir etken olmuştur.

Yeşilköy
Geçmiş dönemlerde adı Ayastefanos olan ve bugün Bakırköy ilçesi sınırları içerisinde bulunan Yeşilköy, Marmara Denizi kıyısında, Bakırköy ile Florya arasında bulunan güzel bir yerleşim birimidir. Semtin sınırlarını güneyde Marmara Denizi, kuzeyde Sirkeci-Halkalı tren yolu ve onun kuzeyinde Atatürk Hava Limanı, doğuda Yeşilyurt batıda ise Florya ve "Belediye Dinlenme Kampı" oluşturmaktadır.

Eski bir Rum köyü olan Yeşilköy, ilk adı olan Ayastefanos'u bir Hıristiyan azizi olan Ayos Stefanos'dan ve onun adına yapılan, ancak günümüze kadar varlığını sürdürememiş kiliseden aldığı söylenmektedir. Evliya Çelebi'ye göre ise "Ayastefanos" adı birçok tarih kitabında, özellikle de Tevârîh-i Âl-i Osmanî’de adından uzun uzadıya bahsedilen İstanbul'un efsanevî kurucusu Madyan oğlu Yanko'nun oğlu Aya İstefan'dan gelmektedir.

Yeşilköy adı semte 1930'da, İstanbul'un idari yapısının yeniden düzenlenmesi sürecinde verilmiştir. Ancak özellikle neden bu ismin seçildiği konusunda sağlam bir bilgi mevcut değildir.

Zuhurat Baba
Zuhuratbaba semti, Bakırköy merkezinin batısında yer almaktadır. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi ile Bakırköy Adliyesi bu semttedir. Zuhuratbaba semti ismini içerisinde türbesi bulunan Zuhurat Baba'dan almıştır. Velilerden bir zat olduğu söylenen Zuhurat Baba’yla ilgili olarak çok ilginç bir efsane anlatılmaktadır: Efsaneye göre İstanbul'un Fethi 'nden önce Topkapı surları ve çevresini, Zuhurat Baba ve arkadaşları koruyormuş. Fatih'in kuşatması sırasında Bizanslılar su kuyularını zehirleyince, Osmanlı ordusunun su ihtiyacını karşılayan mucizevi kişi Zuhurat Baba olmuş .

İSTANBUL'UN İLÇE VE SEMT İSİMLERİ: BAHÇELİEVLER ADI NEREDEN GELİYOR?

Bahçelievler ilçesi, güneyden Bakırköy’e, batıdan Küçükçekmece’ye, kuzeyden Bağcılar’a ve doğudan Güngören’e komşudur. Bahçelievler, 1992 tarihinde yürürlüğe giren bir kanunla Bakırköy’den ayrılarak ayrı bir ilçe olmuştur.

1960’larda bölgenin güneyinde bulunan Londra Asfaltı’nın yetersiz kalması sonucunda E-5 Karayolu yapılınca, burada büyük yerleşim alanları oluşmuştur. Söylentilere göre, söz konusu alanlarda yapılan evlerin çoğunlukla bahçe içinde tek tip evlerden oluşması, bu yerin Bahçelievler olarak anılmasına sebebiyet vermiştir.

Bahçelievler ilçesinde tarihî eserler oldukça azdır. Havuzlu Köşk (Siyavuşpaşa Kasrı), Çobançeşme Köprüsü ve Viran Saray (Viran Bosna) kalıntıları günümüze ulaşan en önemlileridir.

Kocasinan
Bahçelievler ilçesinin semtlerinden biri olan Kocasinan isminin III. Murat zamanında sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamı olan Koca Sinan Paşa'dan dolayı verildiği söylenmekte ise de ne münasebetle verildiği bilinmemektedir.

Siyavuşpaşa
Bahçelievler ilçesinin bir semti olan Siyavuşpaşa, adını 16. yüzyılda Sultan III. Mehmet zamanında iki defa sadrazamlık yapmış olan Siyavuşpaşa'dan almıştır. Siyavuş Paşa bu semtte Havuzlu Köşk olarak bilinen ve kendi adıyla anılan bir kasır yaptırmıştır.

Şirinevler
Bahçelievler ilçesinin önemli semtlerinden biri olan Şirinevler’in, burada ilk yapılaşma döneminde inşa edilen konutlardan dolayı bu ismi aldığı rivayet edilmektedir.
E-5 Karayolu üzerinde bulunan Şirinevler’in büyük bölümü bugün yerleşim yeri olarak kullanılırken, özellikle E-5 üzerinde büyük markaların mağazaları bulunmaktadır.

Yenibosna
Bugün Bahçelievler ilçesi sınırları içerisinde yer alan Yenibosna, İstanbul'un Trakya doğrultusundaki büyüme alanı içindedir.
İlk adı 'Saraybosna' olduğu bilinen Yenibosna'da yerleşim '93 Harbi' olarak anılan Balkan Savaşı'ndan sonra, Bosna'dan gelen aileler ile başlamıştır. Farklı bir rivayete göre ise Yenibosna, Osmanlı döneminde Saraybosna yakınlarında yararlılık gösteren bir beye tımar olarak verilmesinden dolayı bu adı almıştır.

İSTANBUL'UN İLÇE VE SEMT İSİMLERİ: BAĞCILAR ADI NEREDEN GELİYOR?


İstanbul'un yeni ilçelerinden biri olan Bağcılar, Batıda Küçükçekmece, kuzeyde askeri arazi ve Esenler, doğuda Güngören, güneyde ise Bahçelievler ilçeleri ile çevrilidir. Daha önce Bakırköy ilçesine bağlı olan bir belde durumunda iken, 1992 yılında Bakırköy'den ayrılarak ayrı bir ilçe olmuştur.

Yerleşimi çok eski dönemlere uzanan Bağcılar, Osmanlı döneminde Rumların yaşadığı köylerden biriydi ve Çıfıtburgaz ismiyle anılırdı. 1929 yılında Bulgaristan'ın Varna Vilayeti’nden gelenler, Çıfıtburgaz adı ile bilinen bu çiftlik arazisini satın alarak buraya yerleşmişlerdir. Bu yıllarda Devlet tarafından temin edilen üzüm fideleri halka dağıtılmış, 40 çeşidin üzerinde yetiştirilen üzüm bağları ve meşhur üzüm türleri nedeniyle bölge, Bağcılar ismiyle anılmıştır.

Günümüzde Bağcılar ilçesini oluşturan zeminde tarihî eser yok denecek kadar azdır. Bugünkü Beltaş Kumaş Fabrikası'nın altında kalan Kaşıkçı Çeşme, konaklama hanı, hamam ve su sarnıcı ile küçük bir külliye gibi idi. Avrupa'dan gelen tüccarlar ve gezginler burada konaklar ve bu konaklama esnasında İstanbul Şehremini'nden, şehre giriş izni alırlardı.

Tarihî İpek Yolu güzergahında Mimar Sinan modeli kesme taştan yapılmış olan Çifte Gelinler Çeşmesi'nde ise birbirlerine ters istikamette hayvanların ve insanların ayrı ayrı su içebileceği bölümler bulunmaktaydı. Ayrıca bu çeşmenin yanında yolcuların cuma ve bayram namazı kılması için minberli bir namazgâh da bulunmaktaydı. Bu çeşmeden bugün herhangi bir kalıntı mevcut değildir.

Bugünkü Tavukçu Deresi üzerinde bulunan ve kesme taştan yapılmış kemerli bir köprü olan Tavukçu Köprüsü de Bağcılar'daki tarihî eserlerden biridir. Ayrıca Mahmutbey semtinde Osmanlı döneminden kalma Acı Çeşme, Burmalı Çeşme, Hüseyin Ağa Çeşmesi ve Demirli Çeşmeleri hâlâ hizmete devam etmektedir.

Bağcılar ilçesinde hâlen askerî saha içinde kalan 2 adet su kemeri mevcuttur. Halkalı Suları adı altında İstanbul'a su taşıyan 17 su yolundan bir tanesi de Bağcılar'da bulunmakta olup Hekimoğlu Ali Paşa Vakıf Suları adıyla bilinmektedir.

İSTANBUL'UN İLÇE VE SEMT İSİMLERİ: AVCILAR ADI NEREDEN GELİYOR?


Avcılar İlçesi doğusunda Küçükçekmece Gölü ve Küçükçekmece ilçesi, batısında Yakuplu ve Esenyurt beldeleri, kuzeyinde Bahçeşehir beldesi ve yine Küçükçekmece ilçesi; güneyinde ise Marmara Denizi ile çevrelenmiş İstanbul'un geniş ilçelerinden biridir.

Avcılar'ın tarihi İstanbul'un tarihi ile özdeştir. 1912 Balkan Savaşı sonunda eski Osmanlı vatandaşı birçok Türk Razgrat, Vetova ve Pazarcık’tan gelerek bölgeye yerleştirilmişlerdir. 1960 yılından sonra bölgeye Anadolu ve Trakya'dan yoğun bir nüfus akını olmuştur. İlk olarak Bulgaristan'dan getirilen Türklerin buraya yerleştirilmesi ile bir köy oluşmuştur. Avcılar denmesinin sebebi ise, sonbaharda özellikle kuzeyden gelen bıldırcın sürüleri ve diğer av hayvanlarının burada çok olmasındandır.

Avcılar, 1970 yılından sonra büyük göç almaya başlamış ve bölgede geniş bir yerleşim meydana gelmiştir. Avcılar'da sanayi de hızla gelişip büyümüştür. Çok sayıda sanayi kuruluşları oluşmuş, Ambarlı’nın batısında yakıt dolum tesisleri ve elektrik üreten termik santrali kurulmuştur. Firuzköy yolunun sağında ve solunda sanayi tesisleri bulunmaktadır.

Avcılar ilçesinin E-5 Karayolu üzerinde bulunması, ilçeye büyük hareket kazandırmıştır. Londra Asfaltı'nın sağında, büyük bir alana yayılan İstanbul Üniversitesi yerleşiminin de ilçenin gelişiminde büyük önemi vardır. Uzun yıllar Bakırköy İlçesine bağlı olan Avcılar, 04.07.1987 tarihinde Küçükçekmece ilçesine bağlanmış,1992 tarihinde de ilçe olmuştur.

Ambarlı
Ambarlı, Marmara Denizi’nin kıyısında, Avcılar'ın alt kısmında, eğimle denize inen arazinin üzerine kurulmuş bir yerleşim birimidir. Osmanlı döneminde zengin Rum çiftçi ambarlarının bulunduğu bir yerdi. Cumhuriyet sonrası, 1924 yılında Ambarlı Köyü Rumları 40-50 hane olarak Türkler ile değiştirildiler. Rumlardan boşalan yerlere ise askeri ambarlar yerleştirildi. Semt adını bu ambarlardan almıştır.
Denızköşkler

Avcılar ilçesinin Ambarlı'dan sonra ilk yerleşim semti olan Denizköşkler bir zamanlar İstanbulluların denize girdikleri sayfiye yerlerinden biriydi. Zamanla bu sahile yazlıklar ve köşkler yapıldı. Semtin adı da o dönemlerde yapılan bu yazlık ve köşklerden dolayı Denizköşkler olarak kaldı.

İSTANBUL'UN İLÇE VE SEMT İSİMLERİ: ADALAR ADI NEREDEN GELİYOR?


Yabancılar tarafından daha çok "Prens Adaları" olarak bilinen ve İstanbul'un ilçelerinden biri olan Adalar, dokuz ayrı adadan meydana gelmektedir. Maltepe ile Küçükyalı'nın karşısında iki sıra olarak dizilmiş olan bu adalar Burgazada, Büyükada, Heybeliada, Kaşıkadası, Kınalıada, Sedefadası, Sivriada, Tavşanadası, Yassıada'dan oluşmaktadır. Adaları, coğrafi dağılımları bakımından merkezi ve çevresel olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür. Büyükada, Heybeliada, Burgazada ve Kaşıkadası merkezî grubu teşkil etmektedirler. Kınalıada, Sedefadası, Tavşanadası, Yassıada ve Sivriada ikinci grubu oluşturmaktadır.

Bugün genel olarak İstanbul adaları olarak anılan adalar, tarih içerisinde "Evliya adaları, Kesiş adaları, Ruh adaları, Cin adaları, Halki adaları, Prens adaları, Kızıl adalar" gibi çeşitli isimlerle anılmışlardır. Yabancıların "Prens Adaları" olarak anmalarının sebebi ise, Roma ve Bizans devirlerinde prenslerin ve asillerin buralara sürgün edilmeleridir.

Osmanlılar döneminde kendi haline bırakılan ve 19.yüzyıla kadar devam eden bu süreç, batılılaşmayla birlikte Adaların da önem kazanmasını sağlamıştır. Tanzimat ile yürürlülüğe giren, yabancıların da konut sahibi olmasına imkân tanıyan, düzenlemeyle 1846'dan itibaren düzenli vapur seferlerinin başlaması, bu gelişmede etkili olmuştur. Böylece Adalar, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hızla gelişmeye başlamıştır. Adaların günümüzdeki kozmopolit yapısı, batılılaşma sürecinin açtığı çığırda şekillenmiştir. Bu özgül gelişme özelliği ile Şehremaneti döneminde İstanbul'da 1861 yılında kurulan ilk üç belediye dairesinden biri, Yedinci Daire olarak anılan Adalar Belediyesi Dairesi olmuştur.

Adalar, 1867 tarihli Vilayet Nizamnamesi'nden sonra ilk kez özel yönetimli bir vilayet durumuna gelen ve Zaptiye Nezareti tarafından yönetilen İstanbul'un bir kazası olmuştur. Adaların idari statüsü 1867’den beri hiç değişmemiş ve günümüze kadar İstanbul'un bir ilçesi olarak kalmaya devam etmiştir.

Adaları, İstanbul'un diğer ilçelerinden ayıran en önemli özelliği, kara bağlantısı olmaması ve bir sayfiye (yazlık) yeri oluşudur. Adalar, zengin doğal güzellikleriyle Marmara'nın incisi ve İstanbul'un doğal akciğerleridir.

Burgazadası
Yuvarlak bir biçime sahip olan Burgazadası'nın ilk adının "Panormos" olduğu bilinmektedir. Adanın Kuzey yönünde bulunan ve Osmanlı döneminde çıkan bir yangından sonra ortadan kalkmış olan Pirgos Kalesi’nin, Burgaz ismine kaynak oluşturduğu bilinmektedir. Eni de ve boyu gibi 2 kilometre olan Burgazadası, büyüklük olarak adalar içerisinde üçüncü sırayı almaktadır.
Burgazadası'ndaki tek tepe Bayrak Tepesi'dir. İstanbul'un en sevilen yerlerinden biri olan Burgazadası'nın yalı ve köşkleri, güzellikleri ile meşhur olmuştur. Ada tarihinde özel bir yere sahip olan Hristos Manastırı bugüne kadar birçok değişimler geçirmiştir. Kuzeybatı tarafında da Aya Yorgi Manastırı bulunmaktadır.

Büyükada
Adalar içerisinde yüzölçümü en büyük olan (5.4 kilometrekare) ada olduğu için "Büyükada" olarak anılmıştır. Adanın en yüksek tepesinde Aya Yorgi Kilisesi ve manastırı bulunmaktadır. Ada, Bizans döneminde buraya sürgün edilen prens ve asillerle meşhur olmuştur. Adadaki sürgün ve hapis hayatı, Roma İmparatorluğu'nun başkentini İstanbul'a nakleden I. Constantinus zamanında başlamıştır.

Eski isimleri, Prinkipos, Meale Demonesi, Beyadası olan adanın ismi Fetih'ten sonra "Büyükada" olarak değiştirilmiştir. Büyükada'da ilk yapının, miladi 6. yüzyılda inşa edildiği bilinmektedir.
Bugün İstanbul halkının günlük gezinti yerleri arasında önemli bir yere sahip olan Büyükada, devlet ileri gelenlerinin, yüksek bürokratların ve varlıklı kesimlerin 1940'lı yıllardan sonra rağbet ettiği bir sayfiye yeri olma özelliğini kazanmıştır. Biri güneyde bulunan Yücetepe, diğeri kuzeyde bulunan İsa Tepesi adanın iki önemli tepesidir.

Heybeliada
Büyükada'dan sonra adalar içerisinde en büyüğü olan Heybeliada, sadece doğasıyla, temiz havası ve güzellikleriyle değil, Bahriyesi, Sanatoryumu, Ruhban (Papaz) Okulu gibi yapılarıyla da bilinmektedir.

Eski ismi "Halki" olan adaya Türkler tarafından Heybeliada denilmesinin sebebi, uzaktan bakıldığında adanın yere bırakılmış bir heybeye benzemesindendir. İstanbulluların önemli gezi yerlerinden olan Heybeliada, Değirmentepe, Taşocağı Tepesi, Makarios Tepesi ve Ümit Tepesi olarak dört tepeden meydana gelmektedir.

Kaşikadası
Eski adı "Pita" olan adanın Kaşıkadası olarak anılmasının sebebi, yüzüstü yatırılmış bir kaşığa benzemesindendir. Burgazadası'nın doğusunda bulanan ada, oldukça küçüktür. Kuzeyden güneye uzunluğu bir kaç yüz metredir. Adada basit bir iskele ve iki küçük ev bulunmaktadır.
Kinaliada

İstanbul Adaları içinde en küçüklerinden biri olan Kınalıada'nın Çınar Tepesi, Teşvikiye Tepesi ve Manastır Tepesi olmak üzere üç tepesi vardır. İstanbul'dan gelişe göre ilk ada olan Kınalıada'nın ismi önceleri Proti iken, Fetih'ten sonra kırmızıya çalan demir oksitli toprağından dolayı Kınalıada ismi verilmiştir. Kınalıada'da, Kınalıada Camii, Rumların cemaat kilisesi olan Panayia Kilisesi, Hiristos Manastırı ve üç su sarnıcı önemli yapılardandır.

Sedefadası
Eskiden adada çok Tavşan bulunduğu için Tavşanadası olarak da bilinen Sedefadası, adalar içinde en küçük olanıdır. 19. yüzyılın yarısına kadar adada tavşanlardan başka canlı bulunmuyordu. Adaya bu dönemde ilk olarak Sultan Abdülmecit'in damadı Fethi Ahmet Paşa yazlık bir köşk inşa ettirmiştir.

Adaya, Cumhuriyet döneminden sonra Sedefadası isminin verilmesi bitki örtüsünün uzaktan bakıldığında sedefe benzetildiği içindir. 1957 yılından sonra bu isim resmen de tescil edilmiştir. Ada, Fethi Ahmet Paşa'dan sonra Saliha Yegane Hanım'a kalmış; 1938 yılında ölümü üzerine varisleri oğlu Şehsuvar Menemencioğlu ile kız kardeşi Reyyan Şehsuvaroğlu'na geçmiştir. Yeni sahipleri adayı imar etmiş, yüz adet villa, bir plaj, kafe, lokanta ve vapur iskelesi inşa edilmiştir.

Sivriada
Denizin ortasında Piramit'e benzeyen yapısı dolayısıyla bugün Sivriada olarak anılan adanın eni 90, boyu ise 400 metre civarındadır. İstanbullular tarafından Yassıada ile birlikte "Hayırsızada" olarak adlandırılan adalardan ikincisidir.

Adanın Bizans döneminde sürgün adası olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bugün ada yerleşime açık değildir. Adada, 10. yüzyıldan kalan bir manastırın bazı kalıntıları bulunmaktadır. Bizans döneminde yapılan taş çıkarmaları, Osmanlı döneminde de devam etmiş ve yakın zamana kadar da sürmüştür.

Tavşanadası
İstanbul'a en uzak olan ada ağaçsız, çıplak ve kayalık bir kara parçasıdır. Üzerinde, 40 metre yüksekliğinde bir tepe bulunmaktadır. Eni 90 boyu ise 850 metre civarındadır. Haritalardaki resmi adı "Balıkçı Adası"dır. Sedefadası gibi tavşanı boldur. Tavşanadası ismi de tavşanların bol olmasından dolayı verilmiştir. Doğu yönünde güzel kumsallı doğal bir liman vardır. Meşrutiyet'ten sonra, özellikle Büyükada'da köşkler, oteller, lokantalar süratle çoğalınca, Tavşanadası'nın ıstakoz ve böcekleri şöhret kazanmıştır. Ada uzun süre sadece ara sıra uğrayan balıkçıların av yeri olmuştur.

Yassıada
Adını daha çok 1960 ihtilalinde duyuran ve düz bir araziye sahip bulunan adanın eski dönemlerde ismi "Plati"ydi. Ancak ne hikmetse Yassıada, İstanbullular tarafından "Hayırsızada" olarak anılmaktadır. Yassı bir coğrafyaya sahip olduğu için bu isimle anıldığı ve isminin de buradan geldiği söylenmektedir.

Eni 185, boyu 740 metre olan Yassıada’ya, 1947 yılında Deniz Kuvvetleri tarafından modern bir deniz eğitim tesisi kurulmuştur. Deniz Kuvvetleri'nin adayı boşaltmasının ardından İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Enstitüsü buraya taşınmış, ancak belli bir müddet sonra uzaklık ve gerekli ihtiyaçların karşılanmasını zorlaştırdığı için ada boşaltılmıştır.

BYZANTION'DAN İSTANBUL'A İSTANBUL'UN İSİM SÜRECİ


İstanbul, tarih boyunca farklı medeniyetlere beşiklik ettiği için bu kente isim verme süreci de çok renkli olmuştur. "Byzantion" olarak başlayan ve bugün son şekli İstanbul olan söz konusu isim verme sürecinde, "Nova Roma, Konstantinepolis, İslâmbol" gibi isimlerin yanı sıra hemen her millet kendi dilinde İstanbul'a ayrı bir isim vermiştir.

Örneğin, İstanbul; Grekçe'de, "Vizantion", Latince'de, "Bizantium, Antoninya, Alma Roma, Nova Roma", Rumca'da, "Konstantinepolis, Istinpolin, Megali Polis, Kalipolis", Slavca'da, "Çargrad, Konstantingrad”, Vikingce'de "Miklagord", Ermenice'de, "Vizant, Stimbol, Esdambol, Eskomboli", "Arapça'da, "Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma", Selçuklular'da, "Konstantiniyye, Mahrûsa-i Konstantiniyye, Stambul", Osmanlıca'da "Dersaadet, Deraliyye, Mahrûsa-i Saltanat, Islâmbol, Darü's-saltanat-ı Aliyye, Âsitâne-i Aliyye, Darü'l-Hilâfe-tü'l-Aliye, Payitaht-ı Saltanat, Dergah-ı Mualla, Südde-i Saadet" ve Türkçe'de, "İstanbul" gibi bilinen farklı isimlere sahip olmuştur.

İstanbul her açıdan çok büyük ve gizemli bir hazinedir. İstanbul'u bütün yönleriyle anlamak için bir ömrün yetmeyeceği açıktır. Çünkü İstanbul'un hangi yönüne bakarsak bakalım, karşımıza farklı bir gizem çıkmaktadır. İnsan ister istemez, "Çok uzun bir tarihi ve kültürel geçmişe sahip olan İstanbul hakkında bilmediklerimiz ne kadar da çok" fikrini kabullenmektedir.
İstanbul'un çok farklı medeniyetlere başkentlik yapması, ismi üzerinde de birçok rivayetlerin doğmasına sebep olmuştur.

Kentin ilk isim babası İmparator I.Constantinus'tur. Şehir 300'lü yıllarda Doğu Roma'nın başkenti yapılınca, şehrin ismi resmiyette "New Roma" olsa da, şehir halkı I. Constantinus'a izafe ederek kentin ismini "Constantinus'un şehri" anlamına gelen "Constantinupolis" olarak kullanmaya başlamışlardır. Ancak bu ismin uzun olması sebebiyle Bizans halkı ismi "Polis" (şehir) olarak kısaltmışlar, hatta kısaltma sadece bununla da kalmayarak halkın farklı kesimleri farklı kısaltma biçimleri kullanmışlardır. Söz gelimi, balıkçılıkla uğraşanlar "Şehre doğru" anlamına gelen "Eis ten Polin" kısaltmasını kullanırken, daha seçkin kesim "Stenpol" ismini uygun bulmuşlardır. Bu arada farklı bir lehçe olarak "Estanbul" şeklinde kullananların olduğu da rivayet edilmektedir.

"Byzantion, Constantinus, Constantinupolis, Polis, Stenbul, Estanbul" derken üzerinde oturduğumuz ve içinde yaşadığımız bu güzel şehrin adı en sonunda İstanbul olmuştur.
İstanbul isminin nereden geldiğine dair farklı bir rivayet daha vardır. Bu rivayete göre, İstanbul 1453 yılında Fatih tarafından fethedildikten sonra başkent yapılınca şehir büyük oranda göç almıştır. O devirde İstanbul'un nüfusunu çoğunluk itibarıyla İslâm dinine mensup Müslümanlar oluşturduğundan, şehrin adı halk arasında Müslümanların çok olduğunu ifade etmek için "İslâmbol" olarak kullanılmıştır. Tanzimat dönemine kadar yer yer İslâmbol olarak kullanılan bu isim zamanla değişerek bugün kullandığımız İstanbul şeklini almıştır.

Cumhuriyete geçiş yıllarında da şehrin ismi üzerindeki tartışmalar büyük bir hararetle devam etmiştir. Ancak bu tartışmalar 1920 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün şehrin ismini resmen "İstanbul" olarak belirlemesiyle birlikte sona ermiştir.